Dr. Nevin Sancar ile Ruhsal Tükenmişlik Üzerine Derin Bir Söyleşi
– Hocam, günümüzde ‘tükenmişlik’ çok sık duyduğumuz bir kelime. Peki gerçekten neyin tükenmişliğini yaşıyoruz?
Tükenmişlik sadece yorgunluk değil. Bu ruhun, zihnin ve kalbin birlikte “artık taşıyamıyorum” demesidir. İnsan, sadece bedeniyle yorulmaz.
Umutla, hayalle, beklentiyle de tükenir. Modern insan; anlam yitimi, yalnızlık ve sürekli performans baskısıyla tükeniyor.
– Tükenmişlikte yalnızlık hissi neden bu kadar baskın?
Çünkü artık insanlar görünür ama görülmemiş hissediyor. Kalabalıklar içinde yalnız, dijital ekranlar arasında sessiziz.
Bir mesaj alıyoruz ama bir dokunuş eksik. O yüzden yalnızlık, tükenmişliğin ilk kardeşidir.
– Günümüzde birçok kişi duygularını bastırıyor, güya ‘güçlü’ kalmaya çalışıyor. Bu bir çözüm mü, yoksa sorun mu?
Maalesef, “Gülümse, geçer” ezberi çok can yakıyor. Duyguları bastırmak, içsel bir volkanı susturmaya çalışmak gibidir.
Bastırdığınız her duygu, bedene başka bir şekilde döner: Anksiyete, panik atak, psikosomatik hastalıklar…
Güçlü olmak demek, duyguların varlığını inkâr etmek değildir. Güç, duyguların farkında olup onlarla sağlıklı ilişki kurabilmektir.
– “Ruhsal ilk yardım” diye bir kavramdan bahsediyorsunuz. Bu ne anlama geliyor?
Nasıl ki fiziksel yaralanmalarda ilk yardım hayat kurtarırsa, ruhsal kırılmalarda da erken farkındalık ve destek çok önemlidir.
Bir dost sohbeti, bir gün nefeslenmek, gerektiğinde profesyonel destek almak bir “ilk yardım”dır. Herkesin ruhsal bir ecza dolabına ihtiyacı var.
– Son olarak, bu çağın insanına ne tavsiye edersiniz?
Kendinize şefkat gösterin.
Dinlenmekten suçluluk duymayın.
Sosyal medya ile değil, gerçek insanlarla temasa geçin.
Ve unutmayın: Ruhunuzun sesi fısıltıdır. Duymak için susmak gerekir.
Modern çağın görünmeyen hastalıklarına karşı içe dönmek, sessizliğe izin vermek ve kendimizle barışmak…
Belki de ruhumuzun ihtiyaç duyduğu en önemli terapi bu.