Şehir Kültürünün Sessiz Çöküşü
Şehir Kültürünün Sessiz Çöküşü
Şehir sadece binalardan ibaret değil; bir terbiyenin, estetiğin ve hafızanın yansımasıdır. Ancak modernleşme adı altında betonlaşan şehirler, ruhunu ve kimliğini hızla kaybediyor.
Bir şehir sadece binalardan, yollardan ibaret değildir. Şehir dediğiniz şey, asırlar boyunca oluşmuş bir kültürün, bir terbiyenin, bir estetiğin tezahürüdür. Fakat maalesef son 50 yılda, Türkiye’de şehir dediğimiz olgunun ruhu ciddi bir erozyona uğramıştır.
Osmanlı şehirlerinde mimariden çarşı düzenine, su yollarından mahalle ilişkilerine kadar her şey, hem insanın rahatını hem de toplumun ahengini gözetirdi. Bugün ise şehir planları masa başında çiziliyor; içinde yaşayacak insanın ruhuna hitap edip etmediği pek düşünülmüyor.
Geçmişin Mahalleleri, Bugünün Siteleri
Bir zamanlar mahalle dediğiniz yer, bir nevi küçük cumhuriyetti. Herkes birbirini tanır, çocuklar sokakta güvenle oynardı. Mahalle bakkalı, berberi, fırını; sadece ticaret değil, sosyal iletişimin de merkeziydi.
Şimdi ise yüksek duvarlı siteler var. İnsanlar aynı asansöre binip birbirini tanımıyor. Komşuluk kültürü “WhatsApp grubu”na sıkışmış durumda.
Estetik ve Hafıza
İstanbul’un tarihî siluetine bakın; cami, kilise, sinagog… Her biri kendi kimliğini korurken yan yana var olmuş. Şimdi ise gökdelenler hem gökyüzünü hem hafızamızı kapatıyor. Şehrin silueti, geçmişle konuşamaz hale geliyor.
Çözüm: Ruhuna Dönmek
Şehir kültürü, kanunla değil, alışkanlıkla, nezaketle, ortak hafızayla korunur. Bunun için de önce o hafızayı öğrenmek lazım. Gençler, yaşadıkları şehrin tarihini bilmedikçe, orayı sadece bir “adres” olarak görmeye devam edeceklerdir.
Sözün Kısası..
Şehir, yaşayan bir organizmadır. Onu betonla değil, kültürle inşa edersiniz. Eğer bu bilinci kaybedersek, geriye sadece “konut stoku” kalır, “şehir” değil.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.