ASO 2025 yılı 2. Meslek Komiteleri Ortak Toplantısı yapıldı
ASO 2025 yılı 2. Meslek Komiteleri Ortak Toplantısı yapıldı
ASO 2025 yılı 2. Meslek Komiteleri Ortak Toplantısı yapıldı
ANKARA - BHA
Ankara Sanayi Odası (ASO) 2025 yılı 2. Meslek Komiteleri Ortak Toplantısı, Ankaralı sanayicilerin yoğun katılımıyla Antalya'da yapıldı. ASO Başkanı Seyit Ardıç, toplantının açılışında yaptığı konuşmada sanayiye yön verecek eğilimlere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. ASO Yönetim Kurulu, Meclis ve Komite Üyelerinin katılımıyla gerçekleştirilen toplantıda; sanayicilerin sorunları ve çözüm önerileri masaya yatırıldı, sanayinin gelecek vizyonu ele alındı.
ASO Başkanı Seyit Ardıç, konuşmasına ihracatçı firmalara verilen yüzde 3 oranındaki döviz dönüşüm desteğinin, süresinin 6 ay daha uzatılmasını değerlendirerek başladı. ASO Ekim ayı Meclis Toplantısı'nda konuyu gündeme getirdiğini hatırlatan Başkan Ardıç, "Bu sürenin uzatılması ve destek oranının da artırılmasının sanayicilerimiz açısından çok kritik olduğunu ifade etmiştim. Geçen hafta sonu Resmi Gazete'de yayımlanan tebliğ ile oran artırılmasa da en azından döviz dönüşüm desteği 6 ay daha uzatıldı. Talebimize kayıtsız kalmayan ekonomi yönetimimize teşekkür ediyorum" ifadelerini kullandı.
Başkan Ardıç, konuşmasına küresel ekonomik gelişmelere ilişkin değerlendirmelerle devam etti. Dünya ekonomisinin, küresel güç dengelerinden teknolojik dönüşümlere kadar pek çok alanda büyük bir değişim sürecinden geçtiğini belirten Başkan Ardıç, "Jeopolitik parçalanma, ticaret ilişkilerinde kaymalar ve özellikle teknolojik rekabet, küresel düzeni yeniden şekillendiriyor. Bu eğilim, maliyetleri artırarak tedarik zincirlerinde kırılganlık yaratmakla kalmıyor; aynı zamanda küresel dengeleri sarsarak uluslararası ilişkileri sınava tabi tutuyor" dedi.
“Belirsizlik ve öngörülemezlik artık yeni normalimiz”ABD'nin artan gümrük tarifelerinin, sadece ticaret dinamiklerini değil aynı zamanda küresel siyaseti de etkileyerek dünyayı yeni bir dönüşüm sürecine sürüklediğine dikkat çeken Başkan Ardıç, "Yeni tarifeler uluslararası bir tepkiyi tetikleyerek piyasalardaki belirsizlik ve oynaklığı arttırıyor. Belirsizlik ve öngörülemezlik artık yeni normalimiz" değerlendirmesi yaptı.
Son yıllarda küresel ekonomik, teknolojik ve politik gelişmelerin hızının, ülkeler arasındaki iş birliği ve diyalog ihtiyacını her zamankinden daha önemli hale getirdiğine vurgu yapan Başkan Ardıç, "Küresel tedarik zincirlerinde yaşanan kırılmalar, yapay zekâ ve dijitalleşmenin dönüştürücü etkileri, bölgesel çatışmalar ve büyük güç rekabeti, ülkeleri ortak çözümler aramaya zorluyor. Bu ortamda karşılıklı anlayışa dayalı iş birlikleri, yalnızca ekonomik refahı değil, aynı zamanda uluslararası barış ve istikrarı da doğrudan etkileyecektir" dedi.
“Çin’in ritmi, dünyanın temposunu aşmaya başladı”Çin'in otomasyon ve akıllı teknolojilerin kullanımıyla tüm dünyada zirveye oynadığını belirten Başkan Ardıç, "Çin'in ritmi, dünyanın temposunu aşmaya başladı. Bu hızla devam ederse 2030 yılında milli gelir büyüklüğünde Amerika'yı geçerek dünyanın en büyük ekonomisi olması bekleniyor. Tahmin ediyorum ki, 5 yıl sonra kullandığımız her iki üründen biri Çin malı olacaktır" dedi.
“Bu savaşın kazananları, inovasyon-üretim-pazar üçgenini aynı anda optimize edenler olacak”Gelecek dönemde rekabetin sadece tarifelerle değil, yeni teknolojiler, dijitalleşme, sürdürülebilirlik standartları ve tedarik zinciri teşvikleri üzerinden süreceğini vurgulayan Başkan Ardıç, şöyle devam etti:
"Çin küresel ekonomide hâkimiyetini her geçen gün arttırırken; Amerika Birleşik Devletleri de korumacı önlemlerle oyunun kurallarını yeniden yazmaya çalışıyor. Yüksek korumacı tarifelerden standartlara ve tedarik mimarisine doğru evrilen ticaret savaşları kızışıyor. Bu savaşın kazananları, bu yeni dönemi erken okuyup, inovasyon- üretim-pazar üçgenini aynı anda optimize edenler olacaktır."
“Yüksek faiz politikası enflasyonu yeniden besleyen bir döngüye dönüşüyor”Başkan Ardıç, Ekim ayı enflasyonunun aylık yüzde 2.55 olarak açıklanmasıyla yılsonu enflasyonunun Merkez Bankası ve OVP tahminlerinin üzerinde kalma olasılığının belirgin bir şekilde arttığına dikkat çekti. Merkez Bankası'nın Para Politikası Kurulu'nun politika faizini 100 baz puan indirdiği toplantısı sonrası yaptığı açıklamada, "dezenflasyon hızında belirgin bir yavaşlama" olduğuna dikkat çektiğini belirten Başkan Ardıç, "Fiyat istikrarını sağlamak için yaklaşık 2,5 yıldır uygulanan yüksek faiz politikası, uzun vadede maliyetleri artırarak enflasyonu yeniden besleyen bir döngüye dönüşüyor. Yani, enflasyonu durdurmak için kullanılan araç, ne yazık ki enflasyonun kaynağı haline geliyor" değerlendirmesi yaptı.
Bu süreçte üretim maliyetleri arttığını, yatırımlar ertelendiğini, krediye erişim neredeyse imkânsız hale geldiğini söyleyen Ardıç, "Kısacası, tek başına yüksek faiz politikası enflasyonu kontrol altına almakta başarılı olamadığı gibi reel sektörü de nefessiz bırakıyor" dedi.
“Acilen üretim ekonomisine dönmeliyiz”İmalat PMI endeksinin son 19 aydır 50 eşik değerinin altında kalmasının da üretimde daralmayı işaret etiğini belirten Başkan Ardıç, şunları söyledi:
"Gıda hariç alt sektörlerin tamamında olumsuz seyir kalıcı hale geldi. Sanayi üretim endeksi Ağustos'ta sınırlı yükseliş gösterse de alt sektörlerde genele yayılan bir artış yok. Aynı şekilde kapasite kullanım oranları da yüzde 73,8 seviyesiyle son 5 yılın en düşük düzeylerinde seyrediyor.
Son açıklanan reel sektör güven endeksi içindeki yatırım harcamaları da bu yıl serinin en düşük seviyelerine geriledi.
Mevcut dezenflasyon politikası yapısal reformlarla desteklenmediği sürece, üretim yerine ithalatı daha cazip hale getiriyor. Bugün birçok sektör, üretimin değil, ithalat yapmanın daha kârlı olduğu bir noktaya doğru ilerliyor. Bu tablo maalesef sürdürülebilir değildir. Sanayisizleşmeye giden bu süreci sonlandırıp, acilen üretim ekonomisine dönmeliyiz. Unutmayalım; ülkemiz ekonomisinin itici gücü üretimdir, sanayidir, ihracattır. Bu gücü korumanın yolu da, ekonomik ve finansal istikrarı üretimle uyumlu hale getiren dengeli politikalardır. Enflasyonun temel ve yapısal sebeplerine yönelik tedbirler almadan, yalnızca yüksek faiz uygulayarak halkın satın alma gücünü aşındırıp, reel sektörün üretim kapasitesini zayıflatarak sorunu çözmek mümkün değildir. Özetle; sürdürülebilir fiyat istikrarı ancak talep ve arzı eş zamanlı güçlendirecek bütüncül politikalarla mümkündür."
“Sanayi ve teknolojide önde olmanın yolu; bilim, inovasyon ve güçlü kurumlar”Bu yıl Nobel Ekonomi Ödülü'nün, "teknolojik ilerleme yoluyla sürdürülebilir ekonomik büyüme" temasına katkı sağlayan üç önemli isme verildiğini hatırlatan Başkan Ardıç, "Bu yılki ödüller çok net bir mesaj veriyor. İnovasyonun nasıl kalıcı büyüme yarattığını açıklayarak, ekonomik gelişmenin kurumsal temellerini bütünleştiriyor. Bir ülke teknoloji ve sanayide önde olmak istiyorsa; bunun yolu bilim, inovasyon ve güçlü kurumlardan geçer" diye konuştu.
Nobel'i kazanan Hollandalı Ekonomist Joel Mokyr'in altını çizdiği üç kavram olan "bilim", "kültür" ve "kurumlara" dikkat çeken Başkan Ardıç, "Bilgiyi üreten, geliştiren ve sanayiyle buluşturan ülkeler öne geçiyor. Yeniliğe kapalı bir kültürle sanayide sıçrama yapılamıyor. Kurumlar adaletli, öngörülebilir ve liyakate dayalı değilse; reel sektörün başarı potansiyeli ortaya çıkmıyor, yeni yatırım gelmiyor, nitelikli insan da göç ediyor" dedi.
İnovasyona açık bir kültür, güçlü kurumlar, bilim ve teknolojiye yatırım yapan bir eğitim sistemi ve Ar-Ge'ye dayalı üretim modeli kurmadan, dünya ekonomisinde üst sıralara çıkmanın mümkün olmadığını söyleyen Başkan Ardıç, "Kurumsal bağımsızlığı koruyan, girişimcinin önünü açan ve bilimi rehber edinen yaklaşım artık bir zorunluluktur. Bugün geldiğimiz noktada sanayicinin rekabet gücünü sadece döviz kuru ya da işçilik maliyeti değil; teknoloji, Ar-Ge, fikri mülkiyet ve marka belirliyor. Sonuç olarak; güçlü kurumlar, rekabetçi piyasalar, nitelikli eğitim sistemi, yetkin insan kaynağı ve verimli Ar-Ge politikaları; sadece bir ekonomik reçete değil, sürdürülebilir kalkınmanın da temel formülüdür" değerlendirmesini yaptı.
“Sanayiyi teknolojiye entegre edemezsek, birçok firmamız kapanma riskiyle karşı karşıya kalacak”Başkan Ardıç şöyle devam etti:
"Bugün artık çok net bir gerçeğin farkına varmamız gerekiyor:
Teknolojiyi sanayimize entegre edemezsek, yakın gelecekte birçok firmamız ciddi ölçüde rekabet gücünü kaybedecek, hatta kapanma riskiyle karşı karşıya kalacaktır.
Ülkemiz sanayisinin güçlü bir üretim kapasitesi var ancak katma değeri yüksek üretim oranımız hâlâ arzu edilen seviyede değil. Verimliliği artırmak, enerji yoğunluğunu azaltmak ve küresel değer zincirlerinde daha üst basamaklara çıkmak için dijitalleşme, Ar-Ge ve inovasyon yatırımlarına hız vermek zorundayız."
“Toplam faktör verimliliğimizi artıramıyoruz”Türkiye'de 53 dolar olan saat başına katma değerin OECD'de ortalama 67 dolar, Avrupa Birliği'nde ise 101 dolar olduğunu belirten Başkan Ardıç, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Her saat OECD ülkeleri ortalamalarına göre yaklaşık yüzde 21, Avrupa'ya göre ise yüzde 47,5 gerideyiz. Bu farkı kapatmanın yolu kısa vadede kur ve teşvik olsa da; orta ve uzun vadede Ar-Ge, inovasyon, nitelikli insan kaynağı; yani toplam faktör verimliliğinden geçiyor. İşgücü verimliliğimizin büyüme oranına baktığımızda ise, 2024 OECD raporuna göre, bizde 1,1 azalırken, Polonya'da 5,6 arttığını görüyoruz. Çalışıyoruz ama karşılığını alamıyoruz. Yani toplam faktör verimliliğimiz düşük ve bir türlü arttıramıyoruz. Güney Kore son dönemde bunu yüzde 20, Polonya ise yüzde 25 arttırdı. Emek ve sermayeyi zorluyoruz ama aklımızı kullanamıyoruz. Nihayetinde düşük toplam faktör verimliliği, düşük katma değerli ihracat ve yüksek ithal ara malı bağımlılığı demek. Verimlilikte bir kısır döngü içerisindeyiz. Tek sorunumuz verimlilik düzeyinin düşük olması değil, aynı zamanda yeterli artışı da sağlayamıyoruz. Bu da sanayi dönüşümünün teknolojik, yönetsel ve ölçek boyutlarında hâlâ tamamlanmadığını gösteriyor."
“Ar-Ge ile ticari başarı arasındaki köprüyü kurabilmeliyiz”Başkan Ardıç, Türkiye'nin önemli bir diğer sorununun da yaşadığı Ar-Ge paradoksu olduğunu ifade etti. 2002 yılında 1,2 milyar dolar olan Ar-Ge harcamasının 2024'te 20 milyar dolara çıkarak yaklaşık 17 kat arttığını belirten Başkan Ardıç, Ar-Ge harcamalarımızın mili gelirimize oranının da aynı dönemde yüzde 0,5'ten yüzde 1,46'ya yükseldiğini, Ar-Ge'deki insan kaynağının da aynı dönemde 29 binden 311 bine çıktığını belirtti. Son 10 yılda imalat sanayiine yapılan 38,5 milyar dolar Ar-Ge harcamasının yüzde 45'inin yüksek teknolojiye gittiğini, geçen yıl ise imalat sanayiine 6,4 milyar dolar Ar-Ge harcaması yapıldığını belirten Başkan Ardıç, "Buna karşılık tek bir firma Samsung geçen yıl 24 milyar dolar Ar-Ge harcaması yaptı; bu tutar bizimkinin neredeyse 4 katı" dedi.
Teknoloji geliştirme bölgeleri ve Ar-Ge merkezlerinde son 20 yılda yaklaşık 136 bin proje tamamlandığını, toplam ihracat içindeki yüksek teknoloji payının hala yüzde 3,5 seviyesinde kaldığını, ihracat kilogram fiyatının da 1,50 doların üzerine çıkarılamadığını belirten Başkan Ardıç, şunları söyledi:
"Patent başvuru sayısında da ülkemiz ne yazık ki alt sıralarda yer alıyor. 2024 yılında, 1 milyon kişi başına düşen patent başvurusunda 64 ülke arasında 42. sıradayız. Yani "GİRDİ" var, ÇIKTI yok. Demek ki sorun, ne kadar harcadığımızda değil, nasıl harcadığımızda.
Veriler şunu gösteriyor:
Ar-Ge harcaması yapmak, teşvikler vermek, Ar-Ge merkezleri kurmak yetmiyor.
Asıl gerekli olan; Ar-Ge ile ticari başarı arasındaki köprüyü kurabilmek, Ar-Ge'yi ürünleştirmek, yani patent ve marka odaklı Ar-Ge yapabilmek. Sonuç olarak dünya ile kıyasladığımızda zaten daha düşük Ar-Ge harcaması yapıyoruz onun da karşılığını alamıyoruz."
“Bir ülkenin rekabet gücü kaç fabrika yaptığıyla değil, kaç fikri ürüne dönüştürdüğü ile ölçülür”Türkiye'de yılda 60 binden fazla mühendisin mezun olduğunu ancak düşük teknoloji dallarında mühendis fazlası varken, yüksek teknolojide ise mühendis açığı olduğunu belirten Başkan Ardıç, "Emek yoğun, düşük katma değerli alanlarda mezun stokluyoruz; yüksek katma değerli alanlarda ise nitelikli insan kaynağı bulmakta zorlanıyoruz. Mühendislerimizi orta teknolojiye bağlayan zinciri kırmadan yüksek gelirli ülke olamayız. Bir ülkenin gerçek rekabet gücü, kaç fabrika yaptığıyla değil, kaç fikri ürüne dönüştürdüğü ve kaç ürününün dünya çapında kullanıldığı ile ölçülür" ifadelerini kullandı.
Doğru mühendisi, doğru zamanda, doğru ekosisteme yerleştirmenin bir zorunluluk olduğunu belirten Başkan Ardıç, "Aksi halde mezun sayımız artar ama verimliliğimiz düşer. Bugün vereceğimiz karar, yarının kişi başı gelirini, ihracatımızın teknoloji seviyesini ve gençlerimizin bu ülkede kalma motivasyonunu belirleyecek" dedi.
TÜİK 2024 Yükseköğretim Beyin Göçü İstatistikleri'ne göre, tam burslu okuyan öğrencilerin yüzde 8,3'ünü yurt dışına göç ettiğine dikkat çeken Başkan Ardıç, "Bu aslında beyin göçü değil, akıl göçü; bedava akıl ihraç ediyoruz" değerlendirmesini yaptı.
“Eğitim sistemimiz ile sanayimiz aynı ülkenin iki ayrı kıtası gibi, ama arada köprü yok”Başkan Ardıç, şunları söyledi:
"Acı ama açık şu gerçeği ısrarla ve bir kez daha vurgulamak istiyorum: Eğitim sistemimiz ile sanayimizin ihtiyaçları birbiri ile örtüşmüyor. Aynı ülkenin iki ayrı kıtası gibiler; ama arada köprü yok.
2024 yılında Doktora mezunu sayımız 13.561 kişi. Yıllardır "doktoralı sayımız artıyor" diye övünüyoruz. Evet, artıyor. Peki sonra ne oluyor? Mezunlarımızın büyük bölümü üniversitelerde kalıyor, yurt dışına gidenler de var ama sanayinin kapısından içeri giren çok az.
Güney Kore'de doktoralıların yaklaşık yüzde 60'ı sanayide çalışıyor. Laboratuvardaki bilgi, fabrikadaki süreçlere, yazılımdaki algoritmaya, üründeki patente dönüşüyor. Bizde ise tam tersi. Türkiye'de doktoralıların yaklaşık yüzde 80'i üniversitede kalıyor.
Bizde doktoralı başına yılda 1 patent bile düşmezken, Güney Kore'de bu rakam 14.
Doktora programları ile sanayimiz arasındaki bağ zayıf. Tez konularının önemli bir kısmı şirketlerin gerçek problemine dokunmuyor. Sanayinin Ar-Ge kültürü ise doktora düzeyinde yetkinliği yeterince talep etmiyor. Üniversiteler performansını makale sayısıyla ölçüyor; şirketler ise kısa vadeli ciroyla. Ortada buluşamıyoruz."
“Kamu-üniversite-sanayi arasındaki bağın geometrisi bozuk”Sonuçta eğitimle istihdam, bilgiyle üretim, teoriyle uygulamanın koptuğunu ifade eden Başkan Ardıç, şöyle devam etti:
"Hepimizin bildiği ama söylemediği gerçek şu: Kamu, üniversite ve sanayi arasında kurduğumuz bağın geometrisi bozuk. Ben bunun adına "Kusurlu Üçgen" diyorum. Köşeler var, çizgiler var; ama akım yok, sinyal yok, güven yok.
Kamu, birçok altyapıya çok yüksek oranda kaynak ve teşvikler tahsis etmesine karşın yüksek katma değerli sonuçlar ortaya çıkmadı. Verilen kaynakların etki analizi yapılmadı.
23'ü araştırma, 25'i ihtisas toplam 208 üniversite; 200 bini aşkın çalışan; yüzlerce araştırma altyapısı; onlarca mükemmeliyet merkezi; binlerce Ar-Ge projesi...
Buna rağmen sanayiye yansıması 'orta teknoloji' sıkışması.
Üniversite sanayiye "mühendis" değil çoğu zaman diploma üretti; fabrikadan, atölyeden, sahadan koptu. Laboratuvarların ışığı yanıyordu ama üretim hattını aydınlatmıyordu. Yani ülkemizdeki üniversiteler "girişimci üniversiteye" hiçbir zaman dönüşemedi.
-Biz sanayiciler de doğal olarak bu zeminde kendimize göre en rasyonel davranışı sergiledik; mevcut teşvik yapısı bizi montaja, ithal ara mala ve gayrimenkule yönlendirdi. Çünkü riskin getirisi, finansmanın maliyeti ve bürokrasinin katılığı bunu gerektiriyordu."
“Verimlilik hayatta kalmanın temel şartıdır”Sanayiciler, kamu ve üniversitenin birbirlerini suçlayarak yılları kaybettiğini söyleyen Başkan Ardıç, "Sonuç; orta teknoloji tuzağı, verimlilikte sınırlı artış ve küresel rekabette güç kaybı. Bütün bu veriler bize tek bir şey söylüyor; artık sadece büyüme değil, akıllı büyüme zamanı" ifadelerini kullandı.
Dönüşümün üç omurgasının verimlilik artışı, inovasyon ve ikiz dönüşüm olduğunu belirten Başkan Ardıç, "Bunlar sadece stratejik değil, artık varoluşsal hedeflerimiz oldu.
Çünkü bugünün ekonomisinde verimlilik artık hayatta ve ayakta kalmanın temel şartıdır. Gelin hep birlikte, betondan makineye, ranttan teknolojiye, tüketimden tasarıma geçecek yeni bir oyun alanını kuralım. Türkiye, üretim ekonomisi kimliğini koruyarak değil, yükselterek kazanacak. Bahane defterini kapatıp, taahhüt defterini açmamız gerekiyor" dedi.
“Geleceğimize umutla bakıyoruz”Sözlerine, ASO 2025 yılı 2. Meslek Komiteleri Toplantısının verimli geçeceğine inandığını belirterek son veren Başkan Ardıç, "Şartlar zor, ama birlik ve beraberlik içinde kararlılıkla çalışmaya devam edersek tüm zorlukları aşacağımıza inanıyorum. Geleceğimize umutla bakıyoruz ve bakmaya da devam edeceğiz" ifadelerini kullandı.
Yılın meslek komiteleri ödüllerini aldıToplantı, ASO Yılın Meslek Komiteleri Ödül Töreni ile devam etti. Başkan Ardıç, kendi sektörünü en iyi bilen, sorunları sahada yerinde gözlemleyen, çözüm önerilerini üreten Meslek Komitelerinin ASO'nun vizyonuna ve Ankara sanayisinin geleceğine yön veren temel yapılar olduğunu belirterek, bu özverili çalışmaların görünür olması, örnek teşkil etmesi ve motivasyon sağlaması amacıyla her yıl, çalışmalarında bir adım daha öne çıkan 5 Komitenin ödüllendirileceğini belirtti.
2024 Yılın Komitesi Birincilik Ödülü'nü 35 No'lu Bilgisayar Yazılımları Sanayii Meslek Komitesi adına Komite Başkanı Nuray Başar ve Komite Üyeleri aldı. 2.'lik ödülünü 8 No'lu Kağıt Ürünleri ve Baskı Sanayii Meslek Komitesi, 3.'lük ödülünü 20 No'lu Elektronik Sanayii Meslek Komitesi, 4.'lük ödülünü 21 No'lu Elektrik Sanayii Meslek Komitesi, 5.'lik ödülünü de 34 No'lu Büro/Ofis Mobilyaları Sanayii Meslek Komitesi aldı.
ASO Başkanı Seyit Ardıç, ödül alan Komitelerin Başkan ve Üyelerine ödüllerini takdim etti.
Gelecek Nesil Sanayiciler Derneği kurulduToplantı, ASO Başkanı Seyit Ardıç'ın destekleriyle çok genç ve dinamik bir ekiple kurulun Gelecek Nesil Sanayiciler Derneği'nin tanıtımıyla devam etti. Dernek Başkanı Selenay Mutluer, derneği neden kurduklarını, vizyonlarını ve hedeflerini anlattı.
Güncel teşvik ve uygulamalarıASO 2025 yılı 2. Meslek Komiteleri Ortak Toplantısı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Teşvik Uygulama ve Yabancı Sermaye Eski Genel Müdürü Dr. Mehmet Yurdal Şahin'in "Güncel Teşvikler ve Uygulamaları" konusunda kapsamlı sunumuyla devam etti.
Ardından, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Uluslararası İşgücü Genel Müdür Yardımcısı Harun Aydoğmuş, "Uluslararası İşgücü İstihdamı" konusunda sanayicilere bilgi verdi.
Toplantının öğleden sonraki bölümü Prof. Dr. Sinan Canan'ın, "Yeni Dünya Becerileri" başlıklı bir sunumu ve sanayicilerin sektörel görüş ve değerlendirmeleri ile devam edecek.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.
