Bir zamanlar futbol, arka sokakta, ayakkabılar kale direği olduğunda başlardı.
Kazananın ödülü belki bir gazozdu ama kaybedenin bile kahkahası vardı.
Şimdi futbol; bütçeler, veri analizleri, algoritmalar ve milyon dolarlık yayın haklarıyla çevrili.
Evet, profesyonellik arttı. Ama bir şey azaldı: ruh.
Tribünler hâlâ dolu belki ama o tribünlerde baba-oğul yan yana maç izlerken aradaki bağ koptu.
Oyuncular hâlâ gol atıyor ama sevinçleri sıradanlaştı.
Çünkü artık goller, kameraya bakmak için atılıyor; gönülden gelen coşku için değil.
Futbolun ruhu; tozlu sahalardan, formasını terleten gençten, son düdüğe kadar savaşan yürekten beslenirdi.
Şimdi transfer sezonu bitmeden taraftar sevgisi bitiyor. Formaya değil, prime oynanıyor.
Bu oyunun hâlâ ruhu olabilir, ama onu yaşatmak; sokakta top oynayan çocuğun gözlerindeki ışığı hatırlamakla mümkün.
“Futbol skor değildir. O, bir çocuğun hayal kurarken attığı goldür.”
Velhhasil...
-
Modern futbol, ticari kaygılarla ruhunu yitirme riski taşıyor.
-
Mahalle kültürü ve sadakat hissi kayboldukça oyunun kalbi de eksiliyor.
-
Futbolun yeniden “oyun” olabilmesi için yeniden hayalle, emekle ve aidiyetle buluşması gerekir.