Futbol, basketbol, tenis… Sporun her dalında kazananlar konuşulur.
Manşetlere onların isimleri yazılır, kupayı onlar kaldırır, madalyayı onlar takar.
Ama kimse sahada en çok ter döken, en çok çırpınan ama yine de yenilenleri hatırlamaz.
Oysa sporun ruhu tam da burada gizlidir. Kazanmak, kaybetmekten daha kolaydır bazen.
Çünkü kazanan alkışlanır, kaybeden kendiyle yüzleşir.
Kazananın özgüveni büyür, kaybedenin karakteri.
Kazanan kutlama yapar, kaybeden çalışmaya başlar.
Ve spor tarihi, en büyük şampiyonların çoğunun önce defalarca kaybedenler arasından çıktığını yazar.
Bugün Messi’yi, Ronaldo’yu, Federer’i, Michael Jordan’ı konuşuyoruz.
Ama kimse onların kaç kere yere düştüğünü, kaç kez eleştirildiğini, kaç kez kendi içlerindeki “yapamam” sesine rağmen sahaya çıktıklarını düşünmüyor.
Sporun en güzel yanı da bu işte. Kupa bir kişiye gider ama kazandırdığı karakter herkese kalır.
Sahada skor tabelası vardır, hayatta yoktur. Hayatta kazanan, düştükten sonra kalkabilendir.
-
Sporun ruhu, kazanmak kadar kaybetmeyi de bilmekten geçer.
-
Kaybedenler karakter kazanır, kazananlar özgüven.
-
Hayatta kazanan, düştüğünde kalkabilendir.