Sabah kalkıyoruz, kahvaltı yapıyoruz, işe gidiyoruz, geliyor, gidiyor, yazıyor, siliyor, konuşuyoruz.
Ama farkında mıyız?
Yaşarken “gerçekten yaşadığımızın”…
Çünkü bu çağda sadece beden hareket ediyor.
Kalp yerinde duruyor.
Dil konuşuyor ama ruh suskun.
Kur’an’da tekrar tekrar geçen bir ifade vardır: “Onlar Allah’ı unuttular, Allah da onlara kendilerini unutturdu.”
İnsan, Allah’ı unutunca sadece Rabbi’ni değil; kendini de kaybeder.
Tasavvuf bize “farkında olarak yaşamak” diye bir şey öğretir.
Her nefeste, her adımda, her lokmada “Bu Allah’a götürür mü, yoksa ondan uzaklaştırır mı?” diye sormayı…
Bugün dualar ezber, zikirler telaşlı, ibadetler vakit sıkışmasına kurban.
Oysa Rabbi hatırlamak, sadece namazla değil; kalbin yönelmesiyle olur.
Sükûnetle içilen bir bardak su, bilinçle edilen tek bir “Ya Rab” bazen koca bir ibadetin ruhunu taşır.
Ama biz hızla yaşarken yavaşlatan değil, uyandıran bir hatırlayışa muhtacız.
“Kalp, Rabbi’ni anmadıkça sadece kan pompalar; ruh taşımaz.”
Yani kardesim...
-
Günlük hayat, farkındalık olmadan sürdüğünde manevi boşluk artar.
-
Allah’ı unutmak, insanın kendini de unutmasına neden olur.
-
Zikir ve hatırlayış, sadece söz değil; bilinçli bir yöneliştir.