Bilgi çağındayız ama hikmet kıtlığı yaşıyoruz.
Peki, neden çok şey biliyoruz da çok az şey anlıyoruz?
Köyün en yaşlısı “çok konuşan az bilir” derdi.
O zamanlar bu söze gülüp geçmiştik.
Çünkü çok okumanın, çok konuşmanın, çok düşünmenin bizi daha “bilgili” yapacağına inandırıldık.
Oysa zamanla gördük ki, çok bilen değil; derin gören değiştiriyor dünyayı.
Modern Zihin, Eski Kalp
İnsan aklını geliştirdik, makineleri konuşturduk ama kalbi susturduk.
Bilgiyi büyüttük, ruhu küçülttük.
Artık diplomalarımız var ama edebimiz eksik.
Uzmanlıklarımız var ama hikmetimiz yok.
Konuşmalarımız uzun, anlamlarımız sığ.
Kalpsiz Bilginin Tehlikesi
Bugün dünyada en çok tartışılan konuların çoğu, bilgiyle değil merhametle çözülmesi gereken meseleler.
Ama biz hâlâ rakamlarla konuşuyoruz, istatistiklerle ağlıyoruz, grafiklerle bağırıyoruz.
Bir çocuğun açlığı, bir annenin feryadı, bir halkın dramı…
Raporlara sığmaz bu. Kalbe dokunmadıkça, sadece “veri” olur.
Peki Ne Eksik?
Eksiğimiz hikmettir.
Bilgiyi insanın kalbiyle buluşturan, öğrenmeyi anlamaya dönüştüren, aklı gönülle evlendiren o eski meçhul; hikmet.
Ve bu çağda en çok kaybettiğimiz de odur.
Bir Hatırlayış:
Hz. Ali der ki: “İlim maldan hayırlıdır. Çünkü ilim seni korur; malı ise sen korursun.”
Bugün bilgiyle değil hikmetle korunmaya ihtiyacımız var.
Kalbiyle düşünen, vicdanıyla yürüyen insanlara…
Bilgi seni konuşkan yapar. Hikmet ise sessizliğinde derinlik kazandırır.
O yüzden, çok konuşma çağında kalbini konuştur.