Rızayı aramak, dünyadan el etek çekmek değildir; aksine dünyanın içindeyken kalbi kirletmemektir. Bir lokmayı ağzına götürürken, “Bu helal mi?” sorusunu içinden geçirebilmektir. Bir sözü sarf ederken, Allah’ın huzurunda dile getirdiğini hatırlayabilmektir.
Biz bazen “takva”yı dağ başlarında inzivaya çekilmek zannettik. Hâlbuki gerçek takva, çarşının kalabalığında, pazarda, evde, sokakta; yani hayatın tam ortasında dimdik durmaktır.
Allah’ın rızasını aramak, hayata küsmek değil; hayatı, Yaradan’ın bakışıyla sevmek demektir. Bir yetimin başını okşarken, bir garibin elinden tutarken; hatta bir çiçeğe su verirken bile “Rabbim görür” diyebilmektir.
İşte asıl ibadet budur: Her işte, her sözde, her adımda rızayı gözetmek.
Çünkü dünya geçer… Ama rızayla yapılan her şey kalır.