Dua, kulun kendini hatırlamasıdır
Dua, sadece ellerin göğe açılması değildir. Bazen sessiz bir iç geçiriş, bazen kalbin titreyen sesiyle yapılan fısıltıdır.
İnsanoğlu yaratılışı gereği acziyetini bilir. Bu bilme hâli, insanı dua etmeye sevk eder. Çünkü dua, kulun kendi çaresizliğini kabul ettiği en içten andır.
Ve bu kabul, aslında en büyük özgürlüktür.
Kur’an'daki dua vurgusu
Kur’an-ı Kerim’de dua, sadece zorluk zamanlarının ibadeti olarak değil, sürekli bir bağlılık hâli olarak tasvir edilir:
“De ki: Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin?” (Furkan, 77)
Bu ayet, duanın yalnızca istemek değil, aynı zamanda bir değer görmek biçimi olduğunu anlatır.
Yani dua, Rabb’in kuluna verdiği bir kıymet alanıdır.
Dua ve psikolojik etkisi
Modern psikoloji de duanın faydalarını inkâr etmemektedir. Yapılan birçok araştırma, dua eden kişilerin stres düzeyinin düştüğünü, içsel bir rahatlama yaşadığını göstermektedir.
Çünkü dua, bilinçaltındaki korkuların, endişelerin, çaresizliklerin bir tür dışavurumudur.
Ve insan, içindekini Rabb’ine anlattığında, aslında yükünü hafifletmiş olur.
Dua sadece istek değil, teslimiyettir
Bazıları duayı bir "dilek makinesi" gibi görür. Oysa dua, sonucu değiştirmekten ziyade kişiyi değiştirir.
Dua eden insanın dili değişir, sonra kalbi. Ve bazen değişen kalple birlikte kader de yumuşar.
Sonuç: Kalbin diliyle konuşmak
Dua, kalbin konuştuğu dildir. Samimiyetle edilen her dua, bir boşluğa değil, rahmete yönelir.
Belki sonucu hemen görmeyiz, ama her dua önce sahibini iyileştirir.
Özetle...
1. Dua, kulluğun ve teslimiyetin en saf hâlidir.
2. Ruhsal yönden dua, stres ve kaygıyı azaltır.
3. Dua etmek, sonuçtan çok sürece şükretmeyi öğretir.