Saatler yetmiyor. Bildirimler susmuyor. Görevler, mesajlar, gündemler birbirine karışıyor.
İnsan, yürüyen bir beden ama yerinde sayan bir ruh hâline geliyor.
Oysa Rabbimiz, insana nefes verirken onu yalnız bedenden ibaret yaratmadı. Ona bir kalp, o kalbe de bir arayış yükledi.
Ama o kalp, artık başka yönlere çevrilmiş durumda. Kalabalıklar içinde dua edemeyen, suskunlukta Allah’ı duyamayan bir yorgunluk var üzerimizde.
Eskiden sabah ezanında uyanan insanlar, şimdi sabahları ekran ışığıyla gözünü açıyor.
Hatırlamak yerine, kaydırıyoruz. Sükûnet yerine tüketim, tevekkül yerine hız hâkim.
Oysa kalbin sükûtu, Allah’a yakınlığın ilk kapısıdır. İnsan, hatırladıkça var olur.
Hatırladıkça huzur bulur. Hatırladıkça insanlaşır.
Zikir, sadece dilin değil, kalbin de canlı kalma şeklidir. Fakat dijital çağda kalbimiz sessize alınmış gibi.
En önemli sesi kısmışız: Hakk’ın sesini…
“Kalbin telaşı arttıkça, duanın sesi kısılır.”
Özet olarak;
1. Modern yaşamın hızı, insanı Allah’tan uzaklaştıran bir gaflet perdesi hâline gelebilir.
2. Teknolojik kolaylıklar, manevi unutkanlığı artırıyor.
3. Sükûnet, tevekkül ve zikir; kalbi yeniden diriltmenin yollarıdır.