Bir gün, cebindeki telefonda internet bitecek.
Wi-Fi arayacaksın, bulamayacaksın. Mobil veri desen, tükenecek. Şimdi sana komik geliyor değil mi?
“Olmaz öyle şey” diyorsun. Ama ben sana söyleyeyim: O gün geldiğinde anlayacaksın, senin dünyan o ekrandan ibaretmiş.
Bütün gün parmağın ekran kaydırmaya alışmış, bütün dostlukların WhatsApp bildirimi kadar sığ, bütün aşkların Instagram kalp simgesi kadar kırılgan.
Şimdi o internet gitti diyelim.
Kim kaldı yanında?
Kim var gerçekten?
Kaç kişiyi arayıp, “Hadi bir kahve içelim” diyebilirsin?
Kaç kişi kapını çaldığında sevinçle karşılarsın, kaç kişiyi görünce yük hissedersin?
O gün, telefona bakıp duracaksın. “Niye açılmıyor, niye yüklenmiyor?” diye dert edeceksin.
Hâlbuki asıl yüklenmeyen, senin ruhun olacak.
Çünkü gerçek hayata yükleme yapmayı unuttun sen.
Kitap okumayı, derin bir sohbeti, sahile inip yürümeyi, balkonda oturup sokağı seyretmeyi unuttun.
Çocukluğunda elektrikler kesildiğinde ailecek toplanıp karanlıkta anlattığınız masalları hatırlıyor musun?
O karanlıklar bile bugünkü dijital körlüğünden daha aydınlıktı.
Bir gün, cebindeki telefonda internet bitecek.
O gün, kimin hikâyesini izleyeceksin?
Belki de asıl izlemen gereken kendi hikâyendi.
Ama sen onu kaydedecek uygulama bulamadın.