Sessizlik sadece sesin yokluğu değildir; bazen bir toplumun bastırdığı vicdanın yankısıdır.
Bir zamanlar insanlar konuşmaktan korkmazdı. Sokakta, kahvede, camide fikir söylenirdi.
Hatta karşılıklı bağrılarak tartışılır, sonra birlikte çay içilirdi.
Şimdi ise sessizliğin sarmalına hapsolmuş gibiyiz. Konuşanlar değil, susanlar çoğaldı. Peki, neden?
Konuşamayan Toplum, Duyamayan Topluma Dönüşür
Bir toplumda herkes aynı şeyi konuşuyorsa, orada özgürlük değil otomatizm vardır.
Farklı düşüncelerin bastırıldığı yerlerde önce kelimeler sonra duygular ölür. Çünkü düşünce, ancak ifade edilerek var olur.
Sözünü Yutan Nesil
Bugünün gençleri, fikir üretmek yerine paylaşım üretiyor.
Eleştiri yerine algoritmaya uyum sağlıyor.
Sosyal medyada her şey konuşuluyor gibi görünse de, aslında herkes birbirinin yankısı.
Gerçek düşünceler değil, trend olan kelimeler dolaşıyor.
Cesaret: Yeni Neslin Unuttuğu Kelime
Söylemek cesaret ister. Hele ki herkesin alkışladığı yerde ‘durun’ diyebilmek, en yüksek sestir.
Ama bugün herkes alkışa aç, linçten korkar hale geldi.
Oysa suskunluk çoğalırsa, haksızlık da çoğalır.
Kültürel Hafıza: Hatırlama Cesareti
Her susturulan söz, tarihe bir yük bindirir. Zamanla hafıza körelir.
Oysa bizler, susturulan kelimelerin çocuklarıyız.
Kimi zaman bir kitapla, kimi zaman bir şarkıyla, kimi zaman bir fısıltıyla büyüdük.
Ve Son Olarak...
Toplumsal ilerleme, sadece teknolojiyle değil; konuşulabilen fikirlerle mümkündür.
Konuşmadığımız her konu, bizi biraz daha susturur.
Suskunluk kültürü yayılırsa, insanlık sessizliğe gömülür.