“Zaman, su gibi akmaz; suya düşen biziz çoğu zaman…”
Günümüz insanı en çok zamanı olduğunu düşünür ama en az zamanı olan insandır.
Ajandalar, planlayıcılar, hatırlatıcılar…
Ne yazık ki hepsi yalnızca zamanı harcamayı düzenlemeye çalışır; zamanı değerli kılmayı değil.
Oysa zaman dediğimiz şey, nefes gibi: Alıp verdiğin her an, bir öncekini öldürür, bir sonrakine gebe bırakır.
Bir nehir düşünün. Suyun aktığı ama sizin içinde sadece sürüklendiğiniz... İşte çoğumuzun hayatı, bu nehirde küreksiz bir sal gibi sürüklenmekten ibaret.
Zamanı Yönetmek Ne Demek?
Zamanı yönetmek, aslında kendini yönetmektir.
Çünkü zamanın sahibi biz değiliz; biz yalnızca onun misafiriyiz.
Bir işi planlamak, aslında kendine bir söz vermektir. Bu sözü tutamayanlar, hayata da tutunamaz.
Dikkat ederseniz; “vakit öldürmek” diye bir deyim vardır, ama “vakit diriltmek” yoktur.
Çünkü zaman öldürülür, geri getirilmez.
O hâlde neden bu kadar kolay harcıyoruz?
Neden saatlerce sosyal medyada gezip, “zaman yetmiyor” diye hayıflanıyoruz?
Çünkü zamanı yönetmeyi, sadece takvimle sınırlıyoruz.
Oysa asıl mesele, hayatımıza anlam veren işleri öne almakta gizli. Önceliklerimizi belirlemekte...
Bir Deyim, Bir Gerçek: "Ayağını Yorganına Göre Uzat"
Bu eski deyimi zaman için de uyarlayabiliriz: “Gücünü, zamanına göre kullan.”
Yani her şeyi yapamazsın.
Her yere yetişemezsin.
Ama önceliğini belirleyebilir, en değerli olana odaklanabilirsin.
Bir gün 24 saat, 1440 dakika, 86400 saniye…
Ama o saniyelerin her biri bir duadır ya da bir israftır. Seçim bizim.
Küçük Bir Hikâye
Bir gün bir bilgeye sorarlar:
— “En çok neyi kaybetmekten korkarsınız?”
— “Zamanı,” der bilge.
— “Neden?”
— “Çünkü diğer her şey geri gelir, zaman dışında…”
Ve ekler:
“Zamanı kaybeden her şeyini kaybetmiştir ama farkında değildir.”
“Zamanı yönetmek, hayatını yönetmektir. Zamanını boş bırakan, hayatını başkalarının doldurmasına izin verir.”