Her sabah uyanıp aynaya bakan insan, yalnızca yüzünü değil; geçmişini, pişmanlıklarını, umutlarını ve yarım kalmış hayallerini de görür aslında.
Zaman, insanı yalnızca yaşlandırmaz. Aynı zamanda derinleştirir, yontar ve yeniden şekillendirir.
Fakat zamanla baş etmek zordur. Çünkü modern çağ, bizi hızın, verimliliğin ve sonsuz üretkenliğin yorgun neferleri hâline getirdi.
Oysa insan dediğin; durmayı da bilmelidir, susmayı da, dinlemeyi de… En çok da kendini.
Nereye Koşuyoruz?
Günde onlarca bildirim, yüzlerce haber, binlerce kelimeyle kuşatılıyoruz. Fakat durup sormuyoruz kendimize:
“Ben bugün gerçekten ne yaşadım?”
“Hangi anlarda gerçekten var oldum?”
“Kime kalpten bir teşekkür ettim?”
“Kendime ne zaman merhamet ettim?”
Belki de yitirdiğimiz şey, farkındalıktır. Hayat, yaşanmaktan çok kaçırılıyor artık.
O yüzden zamanı suçlamadan önce, onunla barışmayı öğrenmemiz gerekiyor.
Küçük Ritüellerin Gücü
Bir fincan sade kahve, sessiz bir yürüyüş, telefonun sesini kapatıp bir kitabın sayfasında kaybolmak…
Bunlar devrim gibi şeylerdir aslında. Çünkü insanı tekrar insan yapan, kendiyle baş başa kalabildiği anlardır.
“Zamanı yavaşlatamayız belki, ama onu fark ederek yaşamayı seçebiliriz.”
Bugün kendinize küçük bir armağan verin: 10 dakikalık bir sessizlik, içten bir nefes, içi boş bir ajanda sayfası… Çünkü hayat, o anlarda başlar.