Modern insan…
Bir yönüyle tarihte eşi benzeri görülmemiş bir bilgi akışına sahip.
Uyanır uyanmaz elini telefona uzatıyor, dünyanın öte ucundaki depremden, savaşlardan, hisse senedi borsasından, magazin skandallarından haberdar oluyor.
Fakat aynı insan, kendi ruhundaki zelzeleyi, kalbindeki yıkımı, zihnindeki savaşı fark etmiyor.
Kur’an, insanı tarif ederken “kendini unutan” (haşr: 19) ifadesini kullanır.
Allah’ı unutan insan, kendini de unutur.
Modernite tam olarak bunu başardı:
İnsanı, Rabbinden kopardı.
Kendisinden kopardı.
Hayatını bir üretim-tüketim bandına soktu.
Çocukluğundan itibaren yarış, rekabet, sınav, performans, başarı, kariyer…
Ve sonra emeklilik… Bitmek bilmeyen bir zincir.
Bugün insan, en büyük acıyı hangi marka arabaya bineceğine karar veremediği için yaşamıyor.
En büyük acıyı, kendi var oluş gayesini, yaratılış hikmetini bilmediği için yaşıyor.
Mevlana, “Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok; nice elbiseler gördüm, içinde insan yok” derken, modern dünyayı tarif ediyordu sanki.
Modern insan, kendini unuttuğu için;
-
Kendini ilahlaştırdı, Rabbini unuttu.
-
Tabiatı sömürdü, denizleri zehirledi, gökleri kirletti.
-
Parayı amaç, insanı araç yaptı.
-
Sevgiyi ihtiyaç, hazzı mutluluk sandı.
Bugün Müslümanlar olarak en büyük cihadımız; kendini unutan insana, kendi hakikatini hatırlatmaktır.
“Oku” emriyle başlayan bir medeniyetin çocukları olarak, okumayı sadece kitaplara değil, kalplere ve hayatın kendisine de yöneltmeliyiz.
Çünkü insan kendini unuttuğu müddetçe, toplumu da unutur, ahlakı da unutur, Rabbini de unutur.
Son Söz:
Modern insan teknolojiyi her gün güncelliyor ama ruhunu hangi güncelleme ile yenileyecek?