Çocukken ağlayan bir çocuğa “sus, güçlü ol” dendi.
Gençken kalbi kırılana “takma kafana” öğretildi.
Yetişkinlikte ise duyguların dile getirilmesi, "drama" ile karıştırıldı.
Peki biz ne öğrendik?
Duygularımızı saklamak, bastırmak, görmezden gelmek…
Oysa insanı insan yapan şey, hissetme kapasitesidir.
Öfke, korku, hayal kırıklığı, mahcubiyet…
Bunlar yok sayıldığında, iç dünyada büyür.
Bastırılan her duygu, başka bir davranışla dışarı sızar: anksiyete, uyku sorunları, öfke patlamaları, içe kapanma…
Toplum “güçlü görün” baskısıyla bir zırh inşa etti.
Ama o zırh artık nefes aldırmıyor.
Duygularını sağlıklı şekilde ifade edemeyen birey, bir süre sonra kim olduğunu da unutur.
Psikolojik sağlamlık; hiçbir şey hissetmemek değil, hissettiklerini fark edip onları dönüştürebilmektir.
“Duygularını bastıran değil, onları tanıyıp dönüştüren insan güçlüdür.”
— Dr. Nevin Sancar
Özetlersek....
-
Toplumda “duygusuzluk güçtür” algısı, bastırılmış bireyler yaratıyor.
-
Bastırılan duygular, zamanla ruhsal sorunlara dönüşebilir.
-
Güçlü olmak, hissetmemek değil; hisleri yönetebilmektir.