"Bazen en çok gülümseyenler, en derin yorgunluğu taşır."
Her şeyin yolunda göründüğü yüzler vardır… Kahkahalar atar, her ortama neşe getirir, kimsenin yükünü geri çevirmez…
Ama o yüzün ardında, içe içe yanan bir yorgunluk gizlidir.
Modern zamanlar, insanı dışarıdan görünene mahkûm etti. "İyiyim" cevabı, otomatik bir yanıta dönüştü.
Oysa ruhlarımızın çoğu, kimsesiz bir ormanda kendi sesini arıyor.
DUYGU YORGUNLUĞU NE DEMEKTİR?
İnsanın sadece bedeni değil, duyguları da tükenir.
“Duygu yorgunluğu” dediğimiz durum, sürekli başkalarını önceleme, kendi ihtiyaçlarını erteleme ve iç sesi bastırma hâlidir.
Her şeyin yükünü taşıyan insanlar, en çok kendi acılarını unutur.
Bu da zamanla, anksiyete, tükenmişlik ve depresyon gibi belirtilere kapı aralar.
GÜLÜMSEMEKLE İYİ OLMAK AYNI ŞEY DEĞİLDİR
Sosyal medya, iş yaşamı, aile içi roller…
Herkes “iyi” görünmek zorundaymış gibi davranır.
Ancak gerçek iyilik, duygularla temas etmeyi gerektirir.
Acıyı inkâr etmek, onu yok etmez; sadece derine gömer.
KÜÇÜK BİR TAVSİYE
Kendinize her gün sadece 10 dakika ayırın.
Sessizce oturun ve şu soruyu sorun: “Gerçekten nasılım?”
Bu küçük ritüel, zamanla duygusal yükünüzü fark etmenize ve onu taşımanın yollarını bulmanıza yardımcı olacaktır.
SON SÖZ
İyilik, dışarıya değil; önce içeriye yönelmekle başlar.
Gülümsemek güzeldir… ama gülümserken kendini de duymak, ruhu iyileştirir.