Her yetişkin, bir zamanlar duyamadığı, anlaşılmadığı bir çocukla birlikte yaşar. O çocuk hâlâ konuşmak, anlatmak, anlaşılmak ister.
Günümüzde birçok psikolojik sorunun kökeni, erken yaşlarda kurulan ya da kurulamayan duygusal bağlarda gizlidir.
“Geçmiştir, geçti” diyerek üzeri örtülen çocukluk deneyimleri, aslında ruhun içinde yaşamaya devam eder.
Üstelik sessiz ama etkili bir biçimde…
Büyüdük Ama İyileşemedik
Büyüdük, okullardan mezun olduk, iş sahibi olduk, belki aile kurduk ama hâlâ bazılarımız kendimizi değersiz hissediyoruz.
Küçük bir eleştiriyle yıkılıyor, bir onayla coşuyoruz. Neden?
Çünkü çocukken duyamadığımız birkaç kelime hâlâ içimizde eksik:
“Sen değerlisin.”
“Seni duyuyorum.”
“Buradayım ve seninleyim.”
Bu cümlelerin yokluğunda büyüyen bir zihin, güven eksikliğiyle yaşamaya alışır.
Ve yetişkin olduğunda, bu eksikliği ya başkalarına yükler ya da kendini yetersiz hissetmeye devam eder.
İyileşmek İçin Önce Dinlemek Gerek
Psikoterapide sıkça duyduğumuz bir ifade vardır:
“Bunu hiç kimseye anlatmamıştım.”
Aslında sorunların çoğu, anlatılamayan yerlerde birikir.
Dinlenmeyen çocuklar, susturulan duygular bir gün yetişkinin hayatında kaygı, öfke, değersizlik ve bağımlılık olarak ortaya çıkar.
Bu yüzden, iyileşmek için ilk adım, içimizdeki çocuğu duymak ve ona kulak vermektir.
Kendi İçimizdeki Rehber: Duygusal Farkındalık
Duygularımızı bastırmak yerine onları fark etmek, onlara isim vermek ve kabul etmek…
İşte duygusal olgunluğun başlangıcı budur.
Örneğin;
Korkuyorum diyebilmek,
Kırıldım diyebilmek,
Yalnızım diyebilmek…
Bu ifadeler zayıflık değil, olgunlaşmanın işaretidir.
Unutma: İyileşme Bir Süreçtir
Kendini hemen toparlaman gerekmiyor.
Kusursuz olman da…
İyileşmek, zamana, sabra ve şefkate ihtiyaç duyan bir yolculuktur.
Ve bu yolculukta en büyük gücün; kendine dürüstçe bakabilmen, hislerini inkâr etmeden sahiplenebilmendir.
İçimizdeki çocuğu ne kadar görürsek, yetişkinliğimiz o kadar özgürleşir.