Sabah kalktığınızda ilk refleksiniz ne? Elinizi kalbinize mi götürüyorsunuz, yoksa telefona mı?
Artık herkes çok meşgul. Bir toplantıdan diğerine, bir mesajdan diğerine savruluyoruz. Ama bu meşguliyetin içinde insan kendini giderek daha az hissediyor. Günün sonunda “bugün ben ne yaşadım?” diye sorsak, cevap boşlukla yarışır.
Modern birey, sürekli bir uyarı yağmurunun altında yaşıyor: mesajlar, bildirimler, görevler… Beyin, dikkatini birden fazla şeye bölüyor ama hiçbirinde tam anlamıyla bulunamıyor. Bu da zamanla bir “benlik silinmesi” yaratıyor.
Sevdiğimiz insanların yanındayız ama zihnimiz başka yerde. Yüz yüze konuşuyoruz ama göz göze gelmiyoruz. Çünkü zihnimiz başka ekranda, başka gürültüde, başka meşguliyetlerde...
Bu yüzden terapi odasında en çok duyduğum cümle şu oluyor:
“İnsanlar beni görüyor ama kimse beni görmüyor.”
Var olmak, sadece fiziksel değil; duygusal ve zihinsel olarak da “orada” olmaktır. Oysa biz sadece zaman dolduruyoruz. Yaşamıyoruz.
“İnsan zihninde yer bulamıyorsa kendine, dışarıda nereye gidebilir?”
— Dr. Nevin Sancar
Sözün Özü...
1. Sürekli meşguliyet, bireyin kendilik algısını silikleştiriyor.
2. Modern insan fiziksel olarak var, ama duygusal ve zihinsel olarak çoğu zaman yok.
3. Gerçek bağ kurmak için önce kendimizle bağlantıya ihtiyacımız var.