Stres, kaygı, tükenmişlik…
İnsanlar “başı sağ olsun” dileğini sessizce kendilerine diler hâle geldi.
Oysa duygularımızla barışmak, yalnızca “kişisel bir tercih” değil, psikolojik bir ihtiyaçtır.
Modern hayatın temposunda, ruh halimiz genellikle signaller yoluyla konuşur.
Uyku bozukluğu, sık sık mide guruldaması, ani öfke nöbetleri…
Bunların hepsi “suskun dil”dir ve ciddiye alınmalıdır.
Çünkü duygularımızı görmezden gelmek, vakit kaybetmektir.
1. Duygu Farkındalığı:
Duygu günlüğü tutmak kaygıyı yönetmenin ilk adımıdır.
Sabah ve akşam yazın: ne hissettiğiniz, neden hissettiğiniz netleşince, çözüme giden yol da belirginleşir.
2. Kendinize Soru Sorun:
“Şu an güvenli miyim?”, “Neden bu kadar endişeliyim?”, “Benim ihtiyacım ne?” gibi sorular, dış seslerden arınmış bir iç muhasebe için basit ama güçlü araçlardır.
3. Rahatlama Teknikleri:
Derin nefes çalışmaları (4 saniye nefes alma, 6 saniye tutma, 8 saniye verme), kas gevşetme egzersizleri ve belli rutinlerle desteklenen meditasyon, stresin hormonel etkisini azaltmada bilimsel olarak desteklidir.
4. Profesyonel Yardımın Gücü:
Tüm bunlara rağmen yalnız hissediyorsanız, işlevsel kaygı bozukluğu belirtileriniz varsa, bireysel ya da grup terapisi sağlıklı bir kapıdır. Profesyonel bir eşlik, yalnızca çözüm değil; empati ve görünürlük de sunar.
Nevin Sancar’dan Uyarı:
“Kırılganlığınızı saklarsanız, yardım çığlığınız bile dışarı çıkamaz.”
Kendinize izin verin: ruhunuzda sessizlik varsa, onun sesiyle barışın. Her duygu geçer…
Ama onu görmezden gelmek, geçmediğini düşündürür.